Diyanet Kur’an Radyosu Yayında

18 Haziran 2015 Perşembe

Diyanet İşleri Başkanlığının yeni medya hizmeti Diyanet Kur’an Radyosu yayına başladı. Ramazanın ilk günü itibarıyla yayın hayatına başlayan ve 24 saat süreyle Kur’an-ı Kerim yayını yapacak olan Diyanet Kur’an Radyosu’nun ilk programını Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez yaptı.

Başkan Görmez, uzun süren hazırlıkların ardından kuruluşu tamamlanan ve büyük bir beklentiyi karşılaması beklenen Kur’an Radyosunun ilk programında ilk inen ayetlerin yer aldığı Alak Suresini okudu. Kur’an Radyosu dinleyicilerine seslenen Başkan Görmez, Ramazan ayında Kur’an Radyosunun yayın hayatına başlamasını iki büyük nimetin bir arada yaşanması olarak niteledi. 
 
Kur’an Radyosu’nun ilk yayınını gerçekleştiren Başkan Görmez, dinleyicilere şöyle seslendi:

“Toprağın suya ihtiyacı neyse, insan kalbinin vahye olan ihtiyacı da odur…”
 
Ramazan, yaz sonunda yağıp yeryüzünü tozlardan temizleyen yağmur demektir aslında. Nasıl ki sonbahar yağmuru yeryüzünü kirinden, pasından temizleyip yıkarsa Ramazan ayı da müminlerin yüreklerindeki bütün kirleri öyle yıkar, götürür. Resulullah Efendimiz buyuruyor ki, Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, topraklara düşen bol yağmura benzer. Bu ay öyle bir ay ki, hem onun adı yeryüzünü temizleyen yağmur manasına geliyor, hem de Efendimiz onun içindeki bir gecede yani Kadir Gecesi’nde indirilen Kuran’ı Kerim’i topraklara düşen o yağmura benzetiyor. Toprağın suya ihtiyacı neyse, insanın, insan kalbinin vahye olan ihtiyacı da odur, vahiy ruhumuzu ve kalbimizi besler. Topraktan yaratılan bedenlerimiz ancak vahyin bereketli yağmurlarıyla yeşerir ve ufkunu genişletir.
 
“Bir kitap düşünün ki en güzel sözlerle bize kendimizi anlatmaya geldi…”
 
‘Şüphesiz bu Kur’an Hak ile batılı ayırt eden bir sözdür. O boş bir söz değildir’ buyuruyor Yüce Rabbimiz Tarık Suresinde. Bir kitap düşünün ki en güzel sözlerle bize Rabbimizi tanıtmaya geldi, bir kitap düşünün ki en güzel sözlerle bize kendimizi anlatmaya geldi. Neden var olduğumuzu, nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi mebdeimizi, meadimizi anlatan bir kitap Kur’an-ı Kerim. Bir kitap düşünün ki, bize hayatın manasını, dünyaya gelişimizin gayesini, varoluşumuzun hakikatini anlatmaya geldi. Bir kitap düşünün ki, bize dünyamızı anlattı, bize yaşadığımız kainat ile ilişkilerimizi kurmayı öğretti ve bize ahiretimizi anlattı, bize hayatta başımıza gelecekleri ve karşımıza çıkacakları bildirdi. Bir kitap düşünün ki, bize hakkı anlatmaya, hakikati duyurmaya, daima Hakkın yanında olmayı öğretmeye geldi. Bir kitap düşünün ki, bize şefkati, merhameti öğretti. Karıncayı bile incitmemeyi, bütün varlığa karşı adaletli olmayı öğretti. Bir kitap düşünün ki, bize iyiyle kötüyü, hayır ile şerri, yanlış ile doğruyu birbirinden ayırmayı öğretti. Kitabın, Kuran’ın diğer bir adı Furkan, Furkan bize fark etmeyi, fark ettirmeyi öğreten kitap demektir.
 
“Bir kitap düşünün ki, bize kainatı okumamızı, bize insanı okumayı emretti…”
 
Bir kitap düşünün ki, bize kainatı okumamızı emretti, bize insanı okumayı emretti. Az önce okuduğum ayeti kerimeler Yüce Peygambere ilk gelen ayetler. İlk gelen ayetlerde ‘iman edin!’ diye söze başlamadı bu kitap, ‘ibadet edin, namaz kılın’ diye başlamadı ‘Oku’ diye başladı, hem de seni yaratan Rabbin adıyla oku! İlk kelimesi, ilk emri ‘oku!’ olan bir kitap düşünün. Bu kitap okumayı sıradan bir bilgi saymak için öğretmeye gelmedi, seni yaratan Rabbinin adıyla oku. Sadece Kur’an’ın ayetlerini değil, kainatın ayetlerini de oku, insanı oku! Küçük kainat olan insanı, kainatı bu kitapla birlikte okumayı emretti. Bu kitap sadece belli bir coğrafyaya gelmedi, bu kitap sadece müminlere, müminlerine hitap etmedi, bütün insanlığa, bütün alemlere gönderildi ve bütün insanlıkta bir ufuk sıçraması meydana getirdi. İnsanlar cahiliyenin karanlığından ancak Kur’an ile nurun aydınlığına çıkabildiler.
 
“Kur’an varoluş gayemizi anlatan bir kitaptır…”
 
Pakistanlı şair, filozof Muhammed İkbal’in çok güzel bir cümlesi, ifadesi vardır. Der ki, bir kimse ki dünyaya geldi ve Kur’an’la tanışmadan eğer dünyayı terk ettiyse dünyaya hiç gelmedi saysın kendisini. Kur’an çünkü bizim varoluş gayemizi anlatan bir kitap aynı zamanda. Bu kitap bize nasıl ibadet edeceğimizi ve kime ibadet edeceğimizi öğretti aynı zamanda. ‘Kıyamete kadar Rabbinden başkasına kulluk etme!’ diyerek bize kul olmayı öğretmeye geldi, bize tevazuu öğretti, bize kibirden uzak durmayı öğretti; anne, babaya öf dememeyi öğretti. İyi bir evlat olmayı, iyi bir anne-baba olmayı, iyi bir insan olmayı öğretti bu kitap.
 
“Bir kitap düşünün ki, bize peygamberleri rehber edinmemizi öğretti…”
 
Bir kitap düşünün ki, insanlığa Hazreti Adem’i, Hazreti Nuh’u, Hazreti İbrahim’i, İsmail’i, İshak’ı, Yakup’u bütün peygamberleri anlattı, onların yollarını gösterdi tüm insanlığa. Hazreti Adem’den Hazreti İbrahim’e, Hazreti İbrahim’den Hazreti İsmail’e, Hazreti Musa’dan Hazreti İsa’ya kadar bütün peygamberlerin tarihiyle ilgili yanlışları düzeltti ve bütün o peygamberleri doğru rehber edinmemizi öğretti bize. Miraç hediyesi olarak bir ayet getirdi. Biz peygamberler arasında hiçbir ayrım yapmayız, biz iman ve inanç bakımından peygamberler arasında ayrım yapmamayı yine bu kitaptan öğrendik.
 
“Bir kitap düşünün ki, kadının hak ettiği büyük değeri gösterdi…”
 
Bir kitap düşünün ki, insanlığı Asiye’den, Hacer’den, Meryem’den haberdar ederek kadının hak ettiği değeri göstermeye geldi. Bir kitap düşünün ki, aklımızı kalbimizle buluşturdu, kalbimizi aklımızla buluşturdu. Gönül dünyamızı zenginleştirdi, gönül dünyamızı abad etti.
Bir kitap düşünün ki, ruhumuzu bedenimizle buluşturdu, bizde bir tevhit oluşturdu ve bizi tevhide iman etmeye davet etti.
 
“Bir kitap düşünün ki, bizi kendisiyle yüceltti, yüceler yücesine yükseltti…”
 
Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde Kur’an’la ilgili şöyle buyuruyor: Allah bu kitapla nice milletleri yüceltir, nice milletleri de bu kitapla alçaltır. Tarihimiz bunun en güzel göstergesidir. Biz kitapla yücelmiş bir ecdadın torunlarıyız aynı zamanda. Öyle bir kitap düşünün ki bizi kendisiyle yüceltmeye geldi, esfeli safilinden alâ-yi illiyyîne, yüceler yücesine yükseltti. Bizi değerlerle donattı, bize değerler üretmeyi öğretti. Öyle bir kitap var ki ellerimizde nazmını okumak da ibadet, manasını anlamak da ibadet ve onu hayatımızda tatbik etmek de ibadet, dinlemek de ibaret. Ama tabi asıl gaye, en büyük gaye şüphesiz onun insanlığa getirdiği hakikatleri hayatımızda tatbik etmek ve onunla amel etmektir.
 
“Kur’an, bizi hakikate doğru götüren ve o hakikati bize yaşatan bir kitaptır…”
 
Hazreti Mevlana bir sözünde der ki, herkes Kuran’ı, Kuran’a hizmeti kadar anlar. Bu söz önemli bir söz. Çünkü Kuran-ı Kerim sadece bize teoriler öğretmeye gelen bir kitap değildir. Kur’an aynı zamanda sürekli bizimle beraber hakikate doğru bizi götüren ve o hakikati bize yaşatan bir kitap aynı zamanda.
 
Radyoda ilk Kuran’ı Kerim’i 1952 yılında Ahmet Hamdi Akseki okudu…
 
Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924’te kuruldu, o tarihten sonra milletimizin dini hayatına, manevi hayatına hizmet etmek için milletimizin çocuklarını Yüce Kitabımızın hakikatleriyle buluşturmak için bütün din gönülleriyle hep seferber olduk. Eksiklerimiz oldu, ihmallerimiz oldu, kusurlarımız oldu, ama milleti millet yapan değerlerle birlikte bize tarih sahnesinde süreklilik kazandırmak adına çok önemli hizmetleri oldu. Zaman zaman milletimize hizmet yolunda imkansızlıklarla karşılaştı, ama hep o imkansızlıkları aşabildi. 1952 yılında ilk defa radyodan Kur'an-ı Kerim okunacağı bildirildiğinde Türkiye’deki bütün şehirlerde, bütün kasabalarda, köylerde radyoların üzerinde insanlar birleşmiş, bir araya gelmiş ve hep birlikte hasretle Kur'an-ı Kerim okunmasını beklemişlerdir radyoda. Zamanın Diyanet İşleri Başkanı -Allah rahmet eylesin- Ahmet Hamdi Akseki Hocamız -ki şu anda yayınımızı Ahmet Hamdi Akseki Camii’nin altında kurulan radyomuzdan yapıyorum- o zaman bir heyetle birlikte, arkadaşlarıyla birlikte TRT’ye gideceklerdir ve büyük bir aşkla, büyük bir hasretle, tevessülle, Kur'an-ı Kerim ilk defa radyodan okunacaktır. Büyüklerimiz bunu Anadolu’nun en ücra köşesinde bir bayram olarak nasıl kutlandığını bizlere ifade eder. Gözyaşlarıyla radyodan bir aşrı şerifin okunuşunu dinlemişlerdir. Daha sonra teknoloji ilerledikçe, imkanlar geliştikçe bu hizmetler çok daha artmış. Şimdi Allah’a hamdolsun iki yıl önce Diyanet Radyo yayına girmiş oldu.
 
“Kur'an aynı zamanda Allah’la kulları arasında bir konuşmadır…”
 
Kur'an-ı Kerim kalpleri itminana kavuşturan, kalpleri huzura kavuşturan en büyük huzur kaynağımızdır. Hem onu can kulağıyla dinleyerek Rabbimizle konuşmuş olacağız, -çünkü Kur'an aynı zamanda Allah’la, Rabbimizle, kulları arasında bir diyalogdur, bir konuşmadır aynı zamanda- hem hep birlikte Rabbimizin her insana göndermiş olduğu ilahi kelamı dinlemiş olacağız.

“Bu Radyo kanalında biz susacağız, Kur’an konuşacak…”
 
Ayet ayet, sure sure biz susacağız, Kur'an konuşacak bu kanalda, hep birlikte biz susacağız ve Kur'an konuşacak. Biz de hep birlikte onu dinleme lütfuna, ikramına kavuşmuş olacağız. Bunu bize lütfettiği için Yüce Rabbimize tekrar hamdüsena ediyorum. Ve bu kanaldan inşallah ebediyete kadar Kuran’ın hakikatlerini en güzel bir şekilde anlatmayı Yüce Rabbimiz bizlere nasip eylesin. Hizmet ettiğimiz Kur'an’ı, hizmet ettiğimiz kadarıyla bütün kardeşlerimize, belki ileride başka lisanlarda, başka dünyalara da hitap edebilecek şekilde anlatmayı, anlattıklarımızı anlamayı, fehmetmeyi ve hayatımıza tatbik etmeyi bizlere nasip ve müyesser eylesin diyorum. Radyomuzun hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Hem size, hem bize, hepimize, ülkemize, gönül coğrafyamızdaki bütün kardeşlerimize hayırlı olsun.