Görmez'den Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Hutbesi

11 Eylül 2015 Cuma
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, hutbesinde son günlerde Türkiye’de yaşanan olaylara değinerek, İslam dünyasının zorlu bir süreçten geçtiğini Türkiye’nin de bu ateş çemberine çekilmek istendiğini kaydetti.
 
Türkiye’nin dahili ve harici ihanetlerle karşı karşıya kaldığını belirten Başkan Görmez, hutbesinde, “Tarihte olduğu gibi bugün de bu zor günleri hep birlikte aşacağız. Allah’ın yardımıyla yaşadığımız acıların üstesinden gelecek, huzura ve sükûna yeniden kavuşacağız. Ancak bu zor günlerde hepimize düşen büyük vazifeler var. Daha ağır bedeller ödememek için her türlü hile ve tuzağın farkında olmalıyız. Mümine yakışır bir şekilde basiret ve feraseti elden bırakmamalıyız” ifadelerini kullandı.
 
Başkan Görmez, ‘Topyekûn Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmandınız da O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. Ayet-i Kerimesiyle başladığı hutbesinde şunları söyledi:
 
“Vicdanı paslanmış, insafı çürümüş, insanlığını unutmuş güçler karşısında bizi dimdik ayakta tutan imanımızdır…”
Kardeşlerim, nasıl ki insanların hayatında zor, meşakkatli zamanlar vardır, milletlerin tarihinde de, milletlerin hayatında da zor ve hüzünlü zamanlar vardır. Toplumlar büyük imtihanlardan geçerken, yürekler buruk, dualar yanık olur. Tarihe baktığımız zaman, aziz milletimizin belki de tarihte en büyük badirelerden geçen bir millet olduğu açıkça görülür. Bizim tarihimiz hem büyük zaferlerle doludur, hem büyük ihanetlerle. Tarih boyunca hak, adalet, fazilet, nizamı alem uğruna nice ağır bedeller ödemiş bir milletiz. Yedi düvele karşı verilen mücadelenin adı olan Çanakkale’nin, Sakarya’nın, Dumlupınar’ın kan ve barut kokan hatıraları hala hafızalarda taze ve canlıdır. Cenabı Hakk Cennet vatanımızı bütün bunlardan muhafaza eylemiştir. İlayi Kelimetullah uğruna canlarını feda eden ecdadımıza nice zaferler lütfetmiştir. Belki elimizde silahımız, güçlü silahlarımız yoktu, fakat yüreğimizde tertemiz imanımız vardı. Belki imkanlarımız çok ama çok sınırlıydı, fakat ruhumuzda aynı Rahman’a secde etmenin, aynı Rabbe kul olmanın aşkı vardı. Gücümüz zayıftı, fakat aynı kıblede istikameti bulmanın güven ve huzuru vardı. Aynı safta buluşmanın, aynı toprağa, aynı bayrağa, aynı mukaddesata aşık olmanın bereketi vardı. Vicdanı paslanmış, insafı çürümüş, insanlığını unutmuş güçler karşısında bizi dimdik ayakta tutan hep bu aziz ruhtu.
 
“Dini, ahlakı, fazileti, erdemi bir tarafa bırakıp kin ve nefreti diline dolayan, barış topraklarına nefret tohumları ekmeye çalışanlar var…”
Bugün yine millet olarak zorlu süreçlerden, ağır imtihanlardan geçiyoruz. Sınırlarımızın bittiği yerlerde nice kirli savaşlar yaşanıyor, zulümden kaçan milyonlarca insan vatanımıza sığınıyor. Diğer taraftan, bizi de millet olarak bu ateş çemberinin içine çekmek isteyenler var. Bizi de birbirimize düşürmek, gücümüzü zayıflatmak, kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenler var. Nice dâhili ve harici ihanetlerle yine karşı karşıyayız. Evlatlarımızı hain emellerine alet eden, annelerinin bağrından kızlarımızı kaçıran, babalarının dizinden oğullarımızı koparan şer odakları var. Dini, ahlakı, fazileti, erdemi bir tarafa bırakıp, kin ve nefreti diline dolayan, barış topraklarına nefret tohumları ekmeye çalışanlar var. Nice askerlerimiz, nice polislerimiz nice masum evladımız son haftalarda şehadet şerbetini içti. Analarımızın yürekleri, yavrularımızın hayalleri dağlandı. Milletçe derin hüzünler yaşıyoruz.
 
“Kardeşlik duvarımızda gedikler açılmasına asla izin vermemeliyiz…”
Elbette tarihte olduğu gibi, bugün de bu zor günleri hep birlikte aşacağız. Allah’ın yardımıyla yaşadığımız acıların üstesinden gelecek, huzura ve sükûna her yönüyle kavuşacağız. Ancak, bu zor günlerde hepimize büyük vazifeler düşüyor. Daha ağır bedeller ödememek için her türlü hile ve tuzağın farkında olmalıyız. Mümine yakışır bir şekilde basiret ve feraseti asla elden bırakmamalıyız. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın ifadesiyle, birbirine kenetlenmiş tuğlalara benzeyen kardeşlik duvarımızda gedikler açılmasına asla müsaade etmemeliyiz.
 
“Cinayet şebekelerinin işlediği cürümlerden dolayı masum kardeşlerimizi suçlamaya kalkışmamalıyız.”
Hiçbir insanı ve ahlaki değer tanımayan cinayet şebekelerinin işlediği cürümlerden dolayı, aynı kıbleye yöneldiğimiz, aynı Peygamber’e ümmet olduğumuz, sevincimizi, kederimizi, varlığımızı, yokluğumuzu paylaştığımız masum kardeşlerimizi suçlamaya kalkışmamalıyız. Unutmayalım ki, biz tahriklere kapılıp sokaklarda birbirimize düştüğümüzde sadece cinayet şebekelerinin hain emellerine hizmet etmiş oluruz.
 
“Kardeşlerimize kem gözle baktığımızda şehitlerimizin uğruna canlarını verdikleri değerlere ihanet etmiş oluruz.”
Kardeşlerimize kem gözle baktığımızda şehitlerimizin uğruna canlarını verdikleri değerlere ihanet etmiş oluruz. Bu gibi hallerde öfke aklımızın önüne geçmemelidir, husumet gözümüzü karartmamalıdır. Dilimiz, kin, öfke ve nefretin tercümanı değil, kalbimizdeki rahmet ve şefkatin, sevginin tercümanı olmalıdır.
 
“Yaşadığımız acılar daha büyük acılara sebep olmamalıdır.”
Yaşadığımız acılar daha büyük acılara sebep olmamalıdır. Düşmanlarımızı sevindirmemeliyiz. Gücünü ve bütünlüğünü koruyarak dünyanın bütün mazlumlarına umut ışığı olmaya devam etmek bu milletin harcıdır. Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etme zamanıdır. Birbirimize şefkati, merhameti tavsiye etme zamanıdır. Aklıselime, bin düşünüp bir söylemeye, hayra çağırıp şerre dur demeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
 
“Siz yerdekilere merhametli olun ki, göktekiler de size merhametli olsun…”

Hutbemin başında okuduğum hadiste Allah Resulü şöyle buyurmuştu: Siz yerdekilere merhametli olun ki, göktekiler de size merhametli olsun. Bu söz kadar bu sözün söylendiği yer önemlidir. Allah Resulü ashabıyla birlikte Mekke’yi fethetmeye gidiyordu. Ashabın, bütün askerlerin öfke ve intikamla dolu olduğunu gördü. Bayraktarlığını yapan Sa'd bin Ubâde ashaba şöyle seslenmişti: “Bugün savaş ve intikam günüdür. Bugün kanları akıtmanın helal olduğu gündür. Bugün Allah’ın Kureyş’i zelil kılacağı gündür” Bu öfke dolu, intikam dolu sözleri duyan rahmet elçisi harekete geçti. Ashabına döndü ve şöyle dedi: “Bugün merhamet günüdür. Bugün kanların mukaddes olduğu gündür, bugün kan akıtmanın haram olduğu gündür. Bugün Allah’ın Kureyş’i aziz kılacağı gündür” Bu sözleri söyledi ve sancağı öfke ve intikam ifade eden Sa‘d bin Ubâde’nin elinden aldı. Rahmetin, şecaatin, ilmin timsali Hazreti Ali Efendimizin eline verdi. Tam bu esnada Resulü Ekrem ashabın önünde, devesinin önünde yeni doğurmuş yavruların emziren bir köpek gördü. Devesinden indi ve sahabeden Sariye Bin Cuail’i çağırdı. Ona dedi ki: “Sariye bu hayvanın başında nöbet bekleyeceksin; ta ki ordumuz buradan geçinceye kadar. Bu hayvan ve onun yavruları zarar görmeyecek” Ve işte tam o noktada ashabına döndü: “Yerdeki bütün mahluka karşı merhametli olun ki, göktekilerde size merhamet etsin. Siz birbirinize ne kadar merhametli olursanız, Allah’ta size o kadar merhamet eder” ve bu duygularla Mekke’ye girdiler. Mekkelilere karşı öfkeliydiler. İntikam doluydular. Ne de olsa 13 sene zulüm etmişlerdi. Üç savaşla varlıklarını ortadan kaldırmaya çalışmışlardı. Ama Allah Resulü ashabını topladı. Mekkelileri topladı ve onlara şöyle hitap etti: “Ey Mekkeliler, bugün Yusuf Peygamberin kardeşlerine söylediğini söylüyorum. Bugün size kınama bile yoktur. Evine giren güvendedir. Beyti Haram’a giden güvendedir. Ebu Sufyan’ın evine giren ki düşmanların başıydı o da güvendedir.” Ve Allah Resulü böylece merhametin, şefkatin, sevginin her türlü öfkeden, her türlü intikamdan, ne kadar büyük olduğunu haykırmıştı. Cenabı Hak, millet olarak bizlere sabır ve metanet ihsan eylesin. Kalbimizde birbirimize karşı sabrı ve merhameti, şefkati ve sevgiyi artırsın. Cenabı Hak ebediyete uğurladığımız bütün şehitlerimize rahmet eylesin.